domingo, 6 de mayo de 2012

Declaración internacionalista del 1º mayo de las organizaciones MLM (en turco)




Kapitalizmin krizinin yegâne çözümü proletarya devrimidir!



“Burjuvazinin sistemi, kendi bağrında yaratılan zenginlikleri barındıramayacak denli daralmıştır. – Burjuvazi bu krizleri nasıl atlatıyor?

Bir yandan siddet kullanmak suretiyle üretici güçleri kitlesel olarak yokederek, öte yandan yeni pazarlar ele geçirerek ve eski pazarlarını daha da acımasızca sömürerek. Bunun sonucunda ne oluyor? Böylece bir yandan daha genel (yaygınlaşmış) ve daha muhteşem krizlerin hazırlığı yapılırken bu krizlerin önüne geçmenin yolları da azalıyor. Burjuvazinin bir zamanlar feodal düzeni yıkarken kullandığı silâhlar, bugün bizzat kendisine çevrilmekte.

Ancak burjuvazi kendisini yok edecek silâhları yaratmakla yetinmedi, bir yandan da bu silâhları kullanacak olan insanları, modern işçileri, proleterleri de üretti.”



                                   Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu, 1847



Bu alıntı ilk yayımlanmasından 165 yıl sonra bugün tüm anlamını koruyor. Dünyanın hangi Hükûmeti olursa olsun, ülkeleri ister örtülü bir diktatörlükle, ister burjuva demokrasisiyle veya açık bir diktatörlükle yönetiliyor olsun, bu alıntı, dünya proletaryasının ve geniş halk kitlelerinin içinde bulundukları koşulları kavramamızı sağlıyor.

Emperyalist burjuvazi en yüksek kâr oranlarına ulaşmaya ve krizi de bu amaçla kullanarak üretim aygıtını yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Bu çerçevede, ezilen ülkelerdeki yönetici sınıflar artı-değerden aldıkları payları korumaya ve arttırmaya çalışıyorlar. Bu yeniden yapılanma tüm ülkeleri etkiliyor ve sanayinin başka ülkelere kaydırılması, üretim araçları sökülen ülkelerdeki işçi sınıfı ve geniş halk yığınları için bu, fabrikaların kapatılması, ücretlerin düşürülmesi, işsizlik, aşırı borçlanma, yoksulluk ve sefalet anlamına geliyor. Yeni fabrikaların kurulduğu ülkelerdeyse, aynı yeniden yapılanma şu anlama geliyor: Topraklara el konması, yerel köylülüğün mülksüzleştirilmesi, sınırsız sömürü, sefil ücretler, yaşam alanının kirletilmesi, vs.

Emperyalist burjuvazinin hizmetindeki hâkim sınıflar Devlet aygıtını kullanarak mücadeleleri bastırmaya ve proletaryanın ve geniş halk yığınlarının isyân ederek devrim için örgütlenmelerinin önünü almaya uğraşıyor. Dünyanın her yerinde Devlet aygıtı giderek daha fazla polis Devleti kimliğine bürünüyor, ve kendi halkını yakından denetleyerek, fişleyerek bastırmaya çalışıyor.

İster “solcu” olsun, ister sağcı, burjuvazinin hiçbir kesimi krizi çözebilecek güce sahip değil. Bu durum maskeli bir biçimde ilerleyen faşist hareketin ekmeğine yağ sürüyor. Faşist hareket halkçı söylemlerle ve ekonomik krize dayanarak ilerliyor ve adım adım güçleniyor. Zamanı gelince maskesini atacak ve en saldırgan biçimde finans kapitalin çıkarlarını korumaya soyunacak. Öte yandan, tekelci sermayenin çeşitli blokları arasındaki rekabet, pazarın yeniden paylaşımı sorununu ve buna bağlı olarak yeni savaşların çıkması ihtimâlini de gündeme getiriyor.

Merkezî sorun Devletin sınıfsal yapısıdır. Aldığı biçim yalnızca koşullara bağlı olarak belirmekte. Devletin âşikâr amacı hizmetinde olduğu hâkim sınıfın çıkarlarını korumak, yani emperyalist burjuvazinin ve/veya ezilen ülkelerdeki devasa çoğunluğu temsil eden ve dünyanın dört bir yanında acımasızca sömürülen kadın, erkek ve çocukların karşısında çok küçük bir azınlığı temsil eden bürokrat-komprador ve feodal burjuvazinin çıkarlarını güvence altına almaktır. Devletin bu rolü, krizle birlikte geniş halk yığınlarının gözünde git gide daha belirgin bir hâl alıyor. Her devrimin merkezinde yatan temel sorun da zaten burjuvazinin Devlet aygıtını “en tepeden en aşağıya” kadar yerle bir etmek ve sonrasında da, bu yıkıntının üzerinde yükselecek yeni bir aygıt inşa etmektir: Radikal bir biçimde farklı olan ve temel amacı komünizme doğru ilerleyebilmek için sosyalist bir toplumun kurulmasını sağlayacak bir Devlet. Başka bir deyişle, krize verilecek yegâne karşılık devrimdir!

Bugün dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde proletarya ve geniş halk kitleleri mücadele ediyor ve başkaldırıyor. Bu başkaldıri kendini çeşitli vesilerle ve değişik biçimlerde ifâde ediyor: Genel grevler, hayat pahalılığına, işten çıkarmalara karşı verilen mücadeleler, çalışmak için, sendika ayrımcılığına karşı verilen mücadeleler, toprak edinme hakkı için sürdürülen savaşımlar, çevreyi korumak için verilen mücadeleler, boş konut işgâlleri, boş toprak işgâlleri, polis şiddetine karşı verilen savaşımlar, işsiz ve geleceksiz bir yaşama karşı sürdürülen mücadeleler, kadınların yürüttüğü direnişler, vs.

Arap ülkelerinde, devrimci önderliklerden yoksun yürütülen başkaldırı sonrasında, hâkim sınıflar ve emperyalizm durumdan yararlanarak “demokrasi adına” harekete geçtiler ve devrimci sürecin takip edilmesine karşı çıkıp, halkı sömürmeye devam ediyorlar. Karşı çıkışlar ya emperyalist müdahâlelerle, ya da gerici güçlerce veya reformist laiklerin veya dincilerin eliyle bertaraf ediliyor; o da yetmezse, kanla bastırılıyor.

Arap Dünyasının ezilen ülkelerinde, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde olduğu gibi, bugün sosyalist devrimin ayrılmaz bir parçası olan yeni demokrasi devrimini geliştirmek kaçınılmaz bir hâl almıştır.

Emperyalist ülkelerdeki öfkeliler hareketi ve “Occupy!”, halkın sabrının taştığını yansıtan gelişmeler olmakla birlikte, sistemi devirmeye varacak denli sistem karşıtı olmadıklarını da gösteriyor.

Proletaryanın bu mücadeleleri, bu başkaldırı hareketleri, kendiliğinden devrimci bir karaktere sahip değiller. Yine de bu gelişmeler sayesinde, kitlelerin bilinçlenmesinde ve devrimin zorunluluğunu kavramalarında ilk adımı attıklarını görüyoruz; bu anlamda barış içinde geçiş yolları yöntem ve yanılsamalarının maskelerinin düşürülmesi, sağın ve solun sırayla yer değiştirdiği hileli seçimlerin ifşa edilmesi büyük önem kazanıyor.

Bugünün komünistleri olan Maoistler, bu hareketlere katılmalı ve zaman içinde bunların önderliğini üstlenmelidirler; proletaryanın devrimci gücünü ideolojik, siyasî ve ögütsel alanlarda inşa etmeli böylece devrimin üzerinde yükseleceği üç zorunlu bileşeni hayata geçirmelidirler: Maoist Komünist Parti, Birleşik Devrimci Cephe ve özgül koşullara uygun olarak, Silâhlı Kuvvetler.

Varolan sendikalarda ve kitle örgütlerinde bulunan reformistlere, revizyonistlere ve oportünistlere karşı, onların arabulucu, uzlaşmacı politikalarına karşı mücadele etmeli, talepler için yürütülen mücadelelerde kapitalist ve emperyalist sistem içinde buldukları “çözümleri” sunmaktan  başka bir şey bilmeyen bu şahıslara karşı, bu davranışlarıyla, kitlelerin zihninde oluşturdukları yanılsamaların, seçim yolunun, barışçıl yöntemlerin belki de proletarya ve geniş halk kitleleri için de krize karşı bir çözüm olabileceği yanılsamasının maskesini düşürmek için mücadele etmelidirler. Bu şahıslar devrime hazırlanan işçi sınıfinın ve halk yığınlarının girişecekleri sınıf mücadelesinin gelişmesinin önünde birer engel olarak dikilmektedirler.

İktidardaki gericilere gelince, bunlar da ulus, köken, dinî inanç farklılıklarını kullanarak işçi sınıfını bölmeye, proletaryayı ve halk kitlelerini parçalamaya, böylece iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Dünyanın çeşitli yerlerinde sürdürülen halk savaşlarını tanıtmak ve desteklemek, bunların emperyalizmin krizine karşı yürütülen en ön cephedeki mücadeleler olduğunu bildirmek görevimiz arasındadır.

Hindistan Maoist Partisinin yürüttüğü Halk Savaşı, güçlü düşmanının saldırılarına başarıyla karşı koymakla kalmıyor, aynı zamanda yaygınlaşıyor ve güçleniyor. Filipinler’de de Maoist olduğunu açıklayan Filipinler Komünist Partisi önderliğinde bir Halk Savaşı gelişiyor. Peru’daki tasfiyeci akıma rağmen Halk Savaşı sürüyor. Türkiye’deki Maoistlerin yürüttüğü devrimci mücadele de halk savaşı stratejisine uygun olarak gelişiyor. Başka ülkelerde de halk savaşı, yeni inisiyatiflerin önderliğinde ve yeni gelişmelerin ışığında hazırlanıyor.

Bu eşitsiz gelişme sürecinde mücadeleye hız kazandırmalı ve kapitalist sistemi yeryüzünden kaldırmalı, sömürüsüz, ezilen halkların özgürleştiği, katliamların savaşların olmadığı, yeni bir dünya kurmalıyız: sosyalist ve komünist bir dünya.

Yeryüzünün her ülkesinde çalışmalı ve komünistlerin uluslarası örgütünü, enternasyonali inşa etmeliyiz. Bu örgüt Marksizm-Leninizm-Maoizm ilkeleri doğrultusunda inşa edilmeli ve bugünün somut koşullarına uygulanmalıdır; ancak böyle bir ortak mücadele geliştirerek devrimin yolunda ilerler ve Komünist Enternasyonali yeniden kurabiliriz.

Yaşasın Enternasyonalist 1 Mayıs!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!



Afganistan Komünist Partisi (Maoist), Hindistan Komünist Partisi (ML) [Naxalbari], Maoist Komünist Parti – Fransa, Maoist Komünist Parti – İtalya, Manipur Maoist Komünist Partisi, Maoist Komünist Parti – Türkiye/Kuzey Kürdistan, Devrimci Komünist Parti – Kanada, Avusturya (Maoist) Komünist Parti İnşa Komitesi, Maoist Komünist Hareketi – Tunus, Tunus Maoist Komünist Örgütü, Fas Marksist-Leninist-Maoistleri, Afganistan Emekçiler Örgütü (MLM), Manolo Bello Halkın Mücadelesi Komitesi – Galiçya, Devrimci Pratik (Birleşik Krallık), Halka Hizmet (medya MLM) – Oksitanya (Fransa)

No hay comentarios: